1 Mayıs 2010 Cumartesi

Kadıköy Gazetesi Sayı; 534 / Sayfa; 6'da yayımlanan (30 Nisan-06 Mayıs 2010) " Kadıköy'ün Amerika'daki gururu 'Burcu Göker' " başlıklı röportajım

Kadıköy'ün Amerika'daki gururu 'Burcu Göker'

Seda TANSUKER

Amerika’da ‘Kemanın Divası’ unvanını alan, Kadıköy’ün Amerika’daki gururu Burcu Göker; piyanonun efendisi unvanına sahip eşi Eric Jenkis ile ABD’nin New York eyaletinde Long Island Methodist Church'te vereceği ‘Stradivarius Keman Resitalleri’nde paha biçilmez koleksiyondan 1864 yapımı Stradivarius Keman ile 3 konserlik bir New York turnesine imza atacak!

7-8 Mayıs 2010 tarihlerinde New York’da bir dizi konser verecek olan Göker ve eşi Eric Jenkis, Gradoux-Matt Rare Violins sponsorluğunda “Stradivarius Keman Resitalleri Serisi”nde 7 Mayıs Cuma günü saat 19.30’da WMP Concert Hall’da; 8 Mayıs Cumartesi günü ise saat 19.30’da Long Island Chamber Players ve Gradoux-Matt Rare Violins sponsorluğunda, Long Island Methodist Church’de iki konser verecek.

TÜRKİYE TURNESİ'NİN AÇILIŞI KADIKÖY'DE!

Sanatçının İstanbul konserleri, 11 Mayıs'ta Kadıköy Belediyesi Caddebostan Kültür Merkezi'nde; 28 Mayıs'ta da Kadıköy Halis Kurtça Kültür Merkezi'nde gerçekleştirecek. Konserler; Düzce, Kocaeli, Konya, Malatya ve Eskişehir Üniversitelerini kapsayacak.

Konserler ve sanat hayatı hakkında bir söyleşi yaptık Burcu Göker'le...

"Stradivarius Keman Resitalleri" adı altında 6-7-8 Mayıs 2010 tarihlerinde New York’da vereceğiniz konserlerin hikayesi nasıl başladı?

“Temmuz 2008’de Kanada University of Calgary’i temsilen, Fransa-Provence Müzik Festivali’ne katıldım. Gala konserinde Amerikalı piyanistim Eric Jenkins ile beraber yorumladığımız George Enescu’nun 3. keman ve piyano sonatıyla festival komitesinin dikkatini çektik. Konserden sonra Fransız basınından, La Tribune ve La Provence gazetelerinin sanat eleştirmenlerinden büyük beğeni ve takdir aldık. Festival komitesinin, New York’daki klasik müzik menajerlerine ismimizi vermesi, edinmiş olduğumuz başarılardan bahsedilmesi ve konserin kaydının WMP Concert Hall Manager’in eline geçmesi bize "Stradivarius Keman Resitalleri" serisinde çalmamız için teklifi beraberinde getirdi. Bu konserler serisinde, Gradoux-Matt Rare Violins sponsorluğunda bana sunulacak olan 1684 Antonio Stradivarius yapımı, değeri paha biçilemez keman ile konserler vereceğim.”

Kemanın Divası unvanını nasıl aldınız?

"Universite of Calgary’de Mart 2009’daki mezuniyet resitalimde üniversite rektörümüz, profesör ve dekanlarımız, beni dinlerken büyülendiklerini ve tartışmasız "Kemanin Yeni Divası"nın ben olduğumu söylediler. Bunu o kadar ısrarla vurguladılar ki üniversite içinde birden unvanım "Kemanin Yeni Divası" olarak yayıldı. Daha sonra doktora eğitimim için Florida State University ve University of Arizona'da dinleti ve mülakatlara geldiğimde yayılan "Efsane kemancı geliyor" sözü de unutulamaz. Florida State University’e geldiğimden bu yana "Efsane Kemancı" olarak adlandırılıyorum."

Keman aşkınız nasıl başladı?

"Kemanla 8 yaşında tanışma rağmen klasik müzikle tanışmam çok daha öncelere dayanıyor. Klasik müzik evimizde sürekli dinlenen bir müzik türüydü. Buna rağmen ailemizin ilk ve tek müzisyeni benim. 4 yaşındayken, Beethoven’ın 9. Senfonisini hiç nota bilgisi olmadan piyanoda çalmaya başladığımda müziğe olan yeteneğimde ortaya çıkmış oldu. Konservatuar sınavlarında parmak yapımdan ve keman sesinin beni her zaman çok etkilemesinden dolayı bu enstrümana yöneldim. Daha sonraki yıllarda kemanla birbirimize büyük bir tutku ile bağlandık. Özellikle 14 yaşında Paris’e keman eğitimine devam etmek için gittiğimde en yakın arkadaşım oldu. Bunu izleyen yıllarda da Paris’den Amerika’ya, Amerika’dan Kanada’ya ve sonra tekrar Amerika’ya döndüğümde, ülkeler ve yaşamım değişse de kemanım yaşamımda hep ilk sırayı aldı. Söyleyemediğim duyguları notalarla ifade etmem de bir araç. Dünyanın neresine gidersem gideyim yanımda kemanım olduktan sonra her yerde yaşabileceğimi, her dilden, her ırktan insanla iletişim kurabileceğimi anlamış bulunuyorum."

Türkiye ve dünyada klasik müziğin geldiği şu anki durumu hakkında ne düşünüyorsunuz?

"Klasik müziğin şu anda tüm dünyada dinleyicisini kaybetme yolunda… Bunun en önemli nedeni ise; yorumcuların hep aynı repertuarları benimseyerek, aynı eserleri, aynı stilde çalmasından kaynaklanıyor. Oysaki klasik müzik uçsuz bucaksız bir okyanusa benzer. Ünlü bestecilerin çok az çalınmış ya da hiç çalınmamış birçok eseri bulunmaktadır. Yorumcular bunları keşfederek, stillerini geliştirebilir ve dinleyicinin dikkatini çekebilir. Ayrıca, günümüzde yaşayan çok iyi besteciler var. Yorumcular cesaretli davranarak bu yeni bestecilerin eserlerine konserlerinde yer verebilir. Bu şekilde hem yeni besteciler tanıtılır, hem de yeni eserlerle dinleyiciler konserlere çekilebilir.Türkiye’de ise Cumhuriyet döneminden sonra yerleşmeye başlayan yeni bir dal. Türkiye’de sadece belli bir kesimin dinleyeceği müzik turu olarak adlandırılmaması ve insanların klasik müziğe korku ile yaklaşmaması için klasik müzik eğitiminin küçük yaşta başlaması gerektiğini ön görüyorum.

Yorumcuların da parça seçimlerinde belki daha güncel ya da tanıdık ve kulağa hoş gelen parçaları seçerek daha cesur olmaları gerektiğine inanıyorum. Ayrıca, Türkiye’de klasik müziği sadece belli konser salonlarına bırakmayıp daha geniş mekanlara acarsak Türkiye’de klasik müziğe olan ilgi artacaktır."

Başarınızın sırrı çok çalışmak ve programlı olmakta mı saklı?

"Bütün bu elde etmiş olduğum başarıların sırrından biri, sadece yeteneğime güvenmeyerek disiplinli ve pes etmeden sürekli çalışmamdır. Bir yandan Florida State University’de hocalık yapıyor, diğer yandan "Eppes Yaylı Çalgılar Dörtlüsü” ile konserlerime devam ediyor, Tallahassee Senfoni Orkestrası’nın 1. kemancı olarak çalıyor ve piyanistim Eric Jenkins ile solist olarak konserler veriyoruz. Bu işlerin hepsini aynı anda çok iyi programlamayla yapıyorum. Günde en az 12 saat çalışıyorum. İlk yurt dışına çıktığım günden beri inandığım tek şey, bir sanatçının kendi ülkesinin dışında başarılı olması için bulunduğu ülke insanından çok daha fazla çalışması ve başarılı olması gerektiğidir. Kısaca söylemek gerekirse Fransa ve Amerika’da, o ülke insanı 100 puanlık çalışıyorsa, ancak 200 puanlık çalışırsanız birçok insanın önüne geçerek fark edilebilirsiniz. Bunu kendime ilk günden beri prensip edinmiş bulunmaktayım. Ayrıca hangi işi yaparsanız yapın, kendinizi çok iyi ifade etmeniz lazım. Bu da ancak sosyal, kültürel yönden kuvvetli olmakla mümkün olur. Bunun içinde, birçok dili çok iyi bilmek gerekir. Başarılarımın diğer sırrı ise; İngilizce, Fransızca ve Almanca gibi 3 dili yazılı ve sözlü olarak çok rahat kullanmamdır. Başarımın en önemli anahtarı ise, tek yönde değil, birçok yönde aynı anda ilerlemektir. Belki çok yoruluyorum ama yaptığım işi çok seviyor ve zevk alıyorum."

http://www.gazetekadikoy.com.tr/kemanci.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder