15 Ekim 2013 Salı

TEB OYUN Dergisi Güz Sayısı (19) "Bir Karşı Tecavüz Oyunu: Yollu" Başlıklı Söyleşim

TEB OYUN 19. SAYI- İZLENİM Polonya Festivallerinde Tiyatro Kerem Özel/ İNCELEME Nâzım Hikmet Tiyatrosu Sevda Şener/ ELEŞTİRİ Genco Erkal Tülay Günal ile Saygı Duruşunda: Yaşamaya Dair Üstün Akmen/ İNCELEME Tiyatro Toplumbilimi Üzerine Özdemir Nutku/ Yaşasın, Ali Paşa Hanı Tiyatro Oldu Hasan Kuruyazıcı/ İbsen’in Kadınları. Viyana Akademi Tiyatrosu’nda Hayaletler Zehra İpşiroğlu / Sahne Işığı Nereye Gidiyor Yakup Çartık/ SÖYLEŞİ Bir Karşı Tecavüz Oyunu: Yollu Seda Tansuker ELEŞTİRİ Çağdaş Bir Meddah Gösterisi: Zilli Şıh Banu Çakmak/ DOSYA Türkiye Sanat Kurumu Yasası Ne Getirecek, Neler Götürecek- Bir Değerlendirme ve Çağrı Denemesi Yücel Erten- Düne Dair Her Şey Bugün Artık Eskidir Gülşen Karakadıoğlu- TÜSAK Yasa Tasarısı Hakkında Görüşler Tamer Levent- Sanat’ın Ölümü Meriç Sümen- Devlet Sahne Sanatları Yasa Taslakları Şenol Tiryaki- *********************************************************************************** BİR KARŞI TECAVÜZ OYUNU YOLLU Son zamanlarda izlediğim, dolu dolu derdi olan ve onu parmak sallamadan anlatan ender oyunlardan biri Yollu. Dünya barışı için yola çıkan ve Türkiye’de tecavüz edilerek öldürülen Pippa Bacca’nın 4. Ölüm yıldönümü nedeniyle hazırlanan ‘Barış Gelinim Olur Musun?’ projesi kapsamında sahnelenen ‘Yollu’, bugüne kadar yapılmayanı; tecavüzü mağdurun gözünden değil, tecavüzcünün gözünden anlatırken bu dönüşümü etkileyici bir şekilde gösteriyor. Ali Ömür Ulusoy’un yazdığı ve Bülent Çolak’ın yönettiği oyunda tecavüzcü kamyoncuyu Ali Savaşçı canlandırıyor. Oyun yazarlığının yanı sıra senaryo yazarlığı ve yönetmenlik yapan Ali Ömür Ulusoy ile ‘Yollu’yu konuştuk. ********* Seda Tansuker: Janti ya da başka topluluklar için yazmayı planladığınız ya da yazmakta olduğunuz oyunlarda da bizi toplum olarak rahatsız eden, gündeme getirildiğinde hem vicdani bağlamda olay unutulmadığı ve unutturulmadığı için rahatlatan hem de tokat atıp “insan olmak aslında nedir?”i sorgulatacak bir oyun mu olacak? Bu oyunla birlikte beklentileri, dolayısıyla çıtayı yükselttiğinizi düşünüyor musunuz? Ali Ömür Ulusoy: Yollu’yu yazarken en çok dikkat ettiğim şey, ajitasyondan kaçmaktı. Bu yüzden tecavüzü, tecavüz edilen açısından değil, tecavüz eden açısından işleyerek ironik bir tavır aldım. Çünkü iyi bir ironi, içinde taşıdığı “iron” (“demir”le) adamın kafasını yarabilir ve bu ajitasyondan çok daha etkili bir sonuç yaratır. Diğer yandan, iyi bir ironi, insansal özellikleri, tıpkı kübik sanattaki gibi çok boyutlu görmemizi sağlar. Konu seçimi açısındansa diğer oyunlarımda da çıkış noktaları farklı olmakla beraber, benzer metaforlar mevcut. Zira evrimsel açıdan, insanın maymundan gelmesi değil, gelememesi endişelendiriyor beni. Tüm bir tiyatro için “çıtayı yükseltmek” tabirini kullanmak haddime düşmez sanıyorum ama metinle ilgili hem akademik çevreden hem de seyircilerden o kadar güzel yorumlar aldım ki, bu benim bir sonraki yazacağım oyunun çıtasını doğrudan etkiledi. *********** Afişte, oyunun türü için ‘kederli komedi’ yazıyor. Oyun boyunca gülmek ve suçluluk hissetmek arasında gidip geliyor seyirci. Kamyoncunun penisi düştüğünde “hak etti” diyerek gülerek cezalandırıyor ve katharsis yaşıyor ama ona güldüğümüz için kendimizi yadırgıyor ve utanıyoruz. Oyunun sonuna kadar merak-gerilim-komedi harmanı söz konusu. Bu oyunda ilk defa olayı tecavüzcünün gözünden görüyoruz. Bu bağlamda, suratlarına ayna tutup vicdanlarını rahatsız etmek için oyunu tecavüz suçundan hapishanede yatan suçlulara oynamayı düşünüyor musunuz? Caydırıcı olabilir mi? Tiyatroda iki temel tür olduğunu biliyoruz: Biri seyirciyi ağlatırken diğeri güldürüyor. Tragedya ve Komedya. Ağlamak duygularla, gülmek akıl ile sağlanan bir durum. Ben kendi tiyatromda, duygularla güldüren, akılla ağlatan bir tablo çizmeye çalışıyorum. İşin ironisi de buradan geliyor aslında. Trajediye gülüyor, “gülünç”lüğe ağlıyoruz. Bu yüzden seyirci, utanç verici durumlara gülüyor ama güldüğü için de kendinden utanıyor. Bu da “kederli bir komedi” yaratıyor. Sürecin bir tecavüzcü üzerinden somutlanması ise ironiyi pekiştiriyor. Oyunu tecavüzcülere seyrettirmek de ayrı bir ironi olurdu sanırım. Bunu gerçekten isterdim. Ama asıl, tecavüzcü potansiyellerine seyrettirmek, aksiyolojik açıdan daha doğru olur bence. Çünkü fikir eylemden önce gelir. Eylemden sonra fikri değiştirmek, en fazla “pişmanlık” duyulmasına neden olur. Tiyatro caydırıcı değil, uyarıcıdır. Caydırıcı olan yasalar ve yaşamlardır. ********** Oyun boyunca Irak işgali ile bağlantı kurularak tecavüzün geniş ve toplumsal bağlamına dikkat çekiliyor. Kamyoncu “penis”, onu buna “iten” ya da “öğretilen” ataerkil zihniyeti temsil edense kadına dönüştüğünde ona ilk tecavüz etmeye kalkışan hapishane arkadaşı mı? Ve bu zihniyetin devamını sağladıkları için karısı ile geçimini yine ataerkiden kazanan hayat kadınını tecavüzcünün elleri, ayakları olarak değerlendirilebilir mi? Tecavüz, sadece bir cinsin diğer cinse saldırması değil, toprağa, bedene, düşünceye kadar hayatın her noktasında yaşanabilecek bir durum. Bu yüzden Irak konusu önemliydi benim için. Irak’ta yaşananlarla Pippa Bacca’nın yaşadıkları büyük bir benzerlik taşıyor. Irak Savaşı, bir halkın yaşam alanına, toprağına “özgürlük” söylemiyle tecavüzün simgesidir. Tüm savaşlardan arta kalanlar gibi, bu savaştan arta kalanlar da tecavüze uğramış bir ülke, kayıp bir bilinç ve binlerce ölümdü. Toplumsal bağlamda ise tecavüzden de öte bunu yaratan koşulları, zihniyeti, toplumu; kadını ve erkeği yaratan toplumsal bilinci; bu duruma bakışımızı kayıtsızlığımızı, ikiyüzlülüğümüzü Pippa’ya tecavüz eden “Kamyoncu” üzerinden görünür kılmaya çalıştım. Kendimizi kayırmadan el birliğiyle toplumsal cinsiyeti nasıl yarattığımızı göstermeye çalıştım. Evet, Kamyoncu, bir kadına dönüşünce ona tecavüz etmeye yeltenen ilk kişi, en yakın arkadaşı, kader ortağı oluyor. Bu da bizim ikiyüzlülüğümüz işte. Yıllarca “toprağım” diye hitap ettiği en yakın arkadaşı, bir kadına dönüştüğü anda ona bakışı da 180 derece değişim gösteriyor. Ama sanılanın aksine, asıl değişim, erkeğin (Kamyoncu’nun) kadına dönüşmesi değil, “insan”ın (Arkadaşı’nın) “hayvan”a dönüşmesinden kaynaklanıyor. Hayat kadınıysa devamlı bir tecavüz içersinde. Ama cinsel değil, ekonomik bir tecavüz bu. Yaşamak için istemediği bir işi yapmak zorunda. Tıpkı istemediği halde bankada çalışmak zorunda kalan veznedar gibi! ************** İlk perdede Kamyoncu’ya tokat atma isteği uyanırken ikinci perdenin finalinde, Pippa’yı gömdüğü yere, yine ameliyatla erkek olmak varken penisini gömüp duvağı taktığında önemli olanın “insan olup yola devam etmek” olduğu vurgulanınca Kamyoncu için değil; insanlık için üzülüyoruz. Çok bıçak sırtı ve yanlış anlaşılmaya açık bir sahne. Size gelen yorumlar ne yönde? Aslında oyunun tamamı bıçak sırtı bir yerde geziyor. Bahsettiğiniz sahnede ise bu durum doruğa ulaşıyor sanırım. Ama söylediğim gibi, yapılan seçim, aslında erkekle kadın arasında değil, “insanlık”la “hayvanlık” arasında. Ben, reji ve oyunculuk olarak bu sahnenin iyi kotarıldığını düşünüyorum. Sanırım bu nedenle de yanlış anlaşılmadan kaynaklı olumsuz bir eleştiri gelmedi. Aksine, getirdiğimiz bu bakış açısından dolayı, bu bıçak sırtı durum, oyunun en beğenilen taraflarından biri oldu. ********** Yaratıcı yönetmenliğini yaptığınız “Barış Gelinim olur musun?” projesinden bahseder misiniz? “Yollu” ile nasıl bir kavşakta kesişiyor? Ünlüleri telli duvaklı gelin eden bir proje bu. Tabii “Barış Gelini”… Pippa Bacca’nın dördüncü ölüm yıl dönümünde, yaşananlara ilişkin bir farkındalık yaratmak ve oyunun sosyal duruşunu güçlendirmek için hazırladım. Ünlüler, kendi ortamlarında, başlarına takılan duvakla “Barış Gelini” olarak objektif karşısına geçti ve Pippa ile “aynı yolda” buluştu. Biliyorsunuz, “Yollu”, bir “karşı tecavüz” oyunu. Yaşam içersinde bize dayatılan “oyun”ları konu alıyor. Barış albümüne katılan ünlüler de bu “oyun”un seyircisi değil, oyuncusu olmayı seçiyor. ********** Projede yer alan isimler kimler? Gülriz Sururi, Tilbe Saran, Engin Alkan, Toprak Sergen, Çiçek Dilligil, Sevinç Erbulak, Mesut Yar, Mert Fırat, Bahadır Baruter, Baba Zula, Çiğdem Vitrinel, Ufuk Özkan, Nedim Saban, Hasan Tolga Pulat, Şahika Ercümen, Arzu Yanardağ gibi oyuncu, sporcu, televizyoncu, yönetmen, karikatürist, müzisyen birçok isim var. ************* Yazmış olduğunuz Rasat Zamanı adlı oyun Şehir Tiyatroları’nda önümüzdeki sezon sahnelenecek. Gelişmelerden bahseder misiniz? Oyun, Aydın Sigalı’nın rejisi, Sündüz Haşar’ın dramaturgisi ve Sertel Çetiner’in dekor tasarımıyla sahne alacak. Hepsi de tiyatroya yıllarını vermiş, usta isimler. Oyuncularımız da keza öyle. Bu oyunun şansından sanıyorum, hep çok usta isimlere denk geldim. Oyunun tiyatroya kazandırılmasında da büyük tiyatro duayenleri rol oynadı: Sevda Şener, Hülya Nutku, Yavuz Pekman, Selen Korad Birkiye, Beliz Güçbilmez, Sema Göktaş gibi değerli isimler vardı. ********* 2010 yılında, senaryosunu yazmış olduğunuz ve ‘En Yaratıcı Film’, ‘En İyi Balkan Filmi’ ve ‘En İyi Komedi Filmi’ ödüllerini alan ‘Yasin Ziya Hımbılgil’ kısa metrajlı filminin yanı sıra sinemada yeni projeleriniz var mı? Sinema açısından ilginç gelişmeler yaşıyorum aslında. “Yollu”yu seyretmeye gelen iki yapımcı, oyunun sinemaya aktarılması için ayrı ayrı teklif verdiler. İleriye dönük olarak düşündüğüm projelerden biri bu. Diğer bir proje ise “Yasin Ziya Hımbılgil” gibi uzun metraj bir mockumentary. Her şeyi zaman gösterecek. ************ Sinema ve tiyatro dışında da yeni projeleriniz var mı? Her zaman farklı disiplinlerle çalışmayı sevdim. Bu yüzden de mümkün olduğunca fazla sanat disiplinini yan yana veya iç içe kullandım. “Karanlık Düğmesi” ile başlayan bir animasyon (çizgi film) atağım var. Yine çok önemli bir yönetmenle çalışıyorum bu alanda da. Projelerin yaratıcı yönetmenliğini ve senaristliğini sürdürüyorum. Bir de kurgusal fotoğraf ile ilgili çalışmalarım var. Anı yakalamak yerine, “anı yaratan” bir fotoğraf konsepti üzerinde çalışmalar yapıyorum. Bununla ilgili olarak da 2013 yılı içersinde kişisel bir sergim olacak. ************* Ali Ömür Ulusoy Kimdir? -Tiyatro yazarı, senarist, yaratıcı yönetmen- 1980, Kayseri doğumlu. İstanbul Üniversitesi’nde “Dramatik Yazarlık ve Dramaturgi” okudu. Bir süre reklam yazarlığı ve yaratıcı yönetmenlik yaptı. Çok sayıda ulusal ve uluslararası projeyi yönetti. Aynı süreç içersinde mizah editörlüğü ve sanat yönetmenliği yaptı. Ardından tiyatro yazarlığına başladı. “Kötü Kral Kazurat”, “Oyun Saati”, “Yollu” ve “Finokyo”yu yazdı. “Rasat Zamanı” adlı oyunu ile Deprem Konulu Oyun Yazma Yarışması’nda birincilik aldı. Kurumsal sosyal sorumluluk çerçevesince pedagoji ve dramaturginin ön planda olduğu tiyatro oyunları üzerinde çalıştı. Sinematografik olarak ise çok sayıda reklam ve sosyal sorumluluk filminin haricinde “Sessizliğe Kulak Ver” ve “Yasin Ziya Hımbılgil” adlı filmler ile bazı TV dizilerinin senaryosunu yazdı. ********** Ödülleri • “Yasin Ziya Hımbılgil”, Uluslararası İstanbul Film Festivali, En Yaratıcı Film Ödülü (Senarist), 2011 • “Yasin Ziya Hımbılgil”, SHQIPT Film Festival, En iyi Balkan Filmi (Senarist), 2011 • “Rasat Zamanı”, Şehir Tiyatroları, Deprem Konulu Oyun Yazma Yarışması, Birincilik Ödülü, (Yazar) 2011 • “Sessizliğe kulak ver!”, 54 ülke içinde En İyi Sosyal Sorumluluk Projesi, (Yaratıcı Yönetmen) 2005

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder