11 Nisan 2012 Çarşamba

TEB OYUN Dergisi 2012 Bahar Sayısı (13) "Her Deha Sahibi Dahi Olamaz" Başlıklı Söyleşim




TEB OYUN DERGİSİ 2012 BAHAR SAYISI

DERGİ İÇERİĞİ

Başyazı Üstün Akmen

Editör yazısı Tijen Savaşkan

27 MART DÜNYA TİYATRO GÜNÜ BİLDİRİLERİ

Uluslararası Bildiri:"Dilerim engelleri aşabilirsiniz." John Malkovitch

Ulusal Bildiri: "Tiyatro öldüyse bırakalım kıyametini yaşasın dünya." Kenan Işık

Tiyatro Eleştirmenleri Birliği'nin Bildirisi: "Boşluğa, gölgelere, suskunluğa tiyatroyla karşı çıkıyoruz." TEB Yönetim Kurulu

ANMA

İATC'den Vaclav Havel'in anısına Yun-Cheol Kim (İATC Başkanı) - Çeviren: Handan Salta

Amacı yalnızca gerçeği sergilemekti Handan Salta

İNCELEME

Kapitalizm ve tiyatro Özdemir Nutku

Brecht bizi anlatıyor Zehra İpşiroğlu

ELEŞTİRİ

Rosenbergler'in başına gelenler Hasan Anamur

"Önce ekmek gelir, sonra ahlâk": Ben Bertolt Brecht Üstün Akmen

SÖYLEŞİ

Çağdaş Bale Topluluğu 40 yaşında. Cem Ertekin: "Bale bütün sanatlardan beslenen bir sanat"

DANS/PERFORMANS

Genç koreograflardan kısa ve orta metraj işler Kerem Özel

SÖYLEŞİ

Yeniden sanatın ve sanatçının sorumluluğu için Antigone Üstün Akmen

ELEŞTİRİ

Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatrosu'nda Eşeğin Gölgesi Gülşen Karakadıoğlu

SÖYLEŞİ

Tarık Günersel: "Her deha sahibi dâhi olamaz" Seda Tansuker

DOSYA

Hazırlayan: Tijen Savaşkan

Çocuk tiyatrosu deyince Tijen Savaşkan

20 Mart Dünya Çocuk ve Gençlik Tiyatrosu Günü Uluslararası Bildiri Suzanne Lebeau

20 Mart Dünya Çocuk ve Gençlik Tiyatrosu Günü Ulusal Bildiri Tekin Özertem

Vedat Demirci'yle Türkiye'de çocuk tiyatrosu üzerine Tijen Savaşkan

Çocuk tiyatrosu mu dediniz? Nihal Kuyumcu'yla çocuk tiyatrosu üzerine Tijen Savaşkan

Çocuk tiyatrosu seyircisi kimdir? Nihal Kuyumcu

Bir tiyatronun "çocuk"luğu Sinem Özlek

Tiyatro BeReZe: Çocuk için sanat

tiyatrotem: Haydi birlikte oynayalım Ayşe Selen - Şehsuvar Aktaş

KİTAP TANITIMI

Vedat Demirci'yle Sınıftan Sahneye Nihal Kuyumcu

Yurtsuzların çığlığı: Radyonun İçindekiler Meral Harmancı Turunçoğlu

TARİHTE KALANLAR

İhtisas işi Perdeci (Muhsin Ertuğrul)

Düşmanlık Yavuz Pekman

ARŞİVDEN

HABER

Tiyatro Eleştirmenleri Birliği (TEB) yılın ödülleri

15. Uluslararası İstanbul Kukla Festivali 3-13 Mayıs

18. İstanbul Tiyatro Festivali

7. Eskişehir Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali

Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Tüyap Paneli "Hem Düş Hem Gerçek: Tiyatro"

Bolşov Tiyatrosu yeniden açıldı


http://www.tiyatroelestirmenleribirligi.org/sayi-13 ------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- “Her deha sahibi dahi olamaz” Yazar, dramaturg, oyuncu, şair, librettist ve çevirmen Tarık Günersel hakkında detaylı bilgiyi röportajın sonunda okuyabilirsiniz. Seda Tansuker : Elli yıllık yazarlık hayatınız boyunca Altın Post, Nero ile Agrippina, Tehdit, Yarım Bardak Su, Kader Planlayanlar, Zırhlı Kurt ve Bok Sosyolojisi piyeslerinizin; şiir, öykü libretto ve köşe yazılarınızda egemenlik ilişkileri, iktidar-muhalefet-muhalefet olamama durumları ağırlık taşıyor. Bu bilinçli bir tercih mi? Tarık Günersel: Etkiler ile bilinçli. Çocukken ziyaret ettiğim büyükbabam ile babamın ‘fikriyat’ ve siyasetle ilgili olmaları, toplumda tanık olduğum eşitsizlik ve haksızlıklar, 1966’da 13 yaşımda Bertrand Russell’ın ‘Niçin Hıristiyan Değilim” adlı eseri ile dini sorgulayışım, 1968 olayları (üniversite gençliğinin eylemliliği, ABD’nin Kamboçya’yı bombalaması, Sovyetler Birliği öncülüğündeki Varşova Paktı’nın Çekoslovakya’daki demokratikleşme hamlesini (Prague Baharı’nı) askerle bastırması ve Nâzım Hikmet’in şiirleri… Siyaset hayatın parçası. Siyaset ile ilgilenmeyen ile de ilgilenir siyaset. Ama hayat siyasete indirgenmemeli. 12 Eylül öncesi sol hareketimizdeki yaygın ‘sapma’ benim ‘siyasetçilik’ diye nitelendirmek istediğim bir tür ‘siyaset fetişizmi’ idi. Marksizm’in ufkunda siyasetin de aşılması olduğunu göre bir siyasal parti nasıl en önemli aygıt olabilir? Siyasal parti gerekli olabilir ama yeterli değildir. Nasıl bir dünya hayal ediyorsak insan ilişkilerimiz şimdiden doğrudan o anlayışa uygun olmalı. Şiddet kullanmak ve öldürmek hem ahlak hem de siyaset açısından karşı çıkmamız gereken bir edim. Terör (kişi, örgüt ve devlet teröre) bu nedenle temelden yanlıştır ve her türlü gerekçeyi lekeler. Eserlerimin önemli bir kısmında güç ilişkileri (ki zaaf ilişkileridir) işleniyorsa bu hayatla ilgilenmemin bir uzantısı. Zihnî öncülük hiçbir partide olamaz –öyle istense ve söylense bile. Parti içinde veya dışındaki en gelişkin kişilere kulak vermek, sözleri hoşumuza gitmese de, yararlıdır. Öte yandan, hayatın dinamikliği yaratış süreçlerimi etkiler ve değişiklik hakkımı korurum. Mesela dâhi dostum Selman Ada ile ilk ortak eserimiz olan Ali Baba & 40 Haramiler operasının librettosunu, onun uygun bulması üzerine, Irak işgalinden sonra Bush’a atıfta bulunarak değiştirdim. “Zihni öncülük hiçbir partide olamaz” dediniz. Sizce zihni öncülük nerede ya da kimlerdedir ya da kimlerde olmalıdır? Parti topluluk demektir ki uç görüşler kolay kolay resmen dile getirilemez. Zihni öncülük sanat, felsefe ve bilimde olmalıdır ve zaten öyle olur. Sözleri seslendirenler engellense bile. Kulak tıkayıp bastıranların başarısı çok sürmez ve ancak zulüm bağlantılı anılırlar. Edebiyat ve tiyatro alanında verdiğiniz eserlere dönecek olursak, temel değerleriniz neler? Yoğunluk, yalınlık, çeşitlilik. Tiyatro anlayışınıza ad koyacak olsanız bu ne olur? “Yalın Tiyatro” . Yazma, reji, oyunculuk, müzik, dekor-kostüm… Hepsinin yalın bir organiklikte olması. Gündelik hayatta, davranışta, giyimde… tercihim yalınlık. “Terbiye ile edep-adap” kavramlarını ciddiye alıp hem sorgulamak hem de benimseyip sürekli geliştirmek yanlısıyım. Terbiyesiz biri ile kim arkadaşlık eder? Dâhi bile olsa? Deha hiçbir erdemsizliğe kılıf olamaz. Lev Tolstoy özeleştirel bir yaklaşımla şöyle demiş: “Nezaket olmadan öbür erdemlerin bir önemi kalmıyor.” Takım ruhuna inanlardan mısınız? Aman “inanmak” kelimesini kullanmasak? Benim kaçındığım bir kelime. Sıfır inançla yaşıyorum. Bazı değer, dilek, umut ve çabalarım var, hepsi bu. Takım ruhunu önemsediğim söylenebilir. Konu Lev Tolstoy’dan açılmışken soruyu onun üzerinden cevaplandırmak isterim. Eşi, Tolstoy’un hem yazıcısı hem de çamaşır makinesi olmuş. Onların zamanında yazıcı ve çamaşır makinesi olsaydı eşinin yükü yarı yarıya azalmış olacaktı. Hiyerarşik ilişkilerden hoşlanmıyorum ve tüm ilişkilerimde de böyle yaşıyorum. Yönetici konumunda olduğumda yönetici olmayan, daha çok verimi artırmaya yönelik bir sinerji sorumlusu sayarım. Baba olarak da öyle. Herkes herkesten öğrenebilir. Çok seslilik önemli. Özgürleşmek için mücadele ve takım oyunu gerekli. Özerk bir kişi olmak da bu süreçlerin doğal parçası. Özerklik de sürekli gelişme meselesi, öyle varılıp korunacak bir şey değil. Reşit olmak bir idealdir. Tanrı kavramının reşit olmaya engel olduğu kanısındayım. Ölüm gerçeğini kabullenemeyip bir ‘öte dünya’ avuntusu da reşit olmaya engel, kanımca. 58 yaşımdaki görüşüm böyle. Sahnelenmekte olan ya da yakın zamanda sahnelenecek piyesleriniz, yayımlanacak eserleriniz ya da çevirileriniz var mı? Kösem Sultan-Deli İbrahim-Avcı Mehmed odaklı ‘Zırhlı Kurt’ adlı oyunum İstanbul BB Şehir Tiyatroları’nda Erol Keskin ustamızın rejisi ile sahnede. Saygı ile karşılanan titiz bir ekip çalışması ürünü. İsrailli yazar Savyon Liebrecht’in Hanna-Arendt-Heidegger ilişkisinde odaklanan “Aşkın Sıradanlığı” piyesini Tel Aviv’deki festivalde izleyip beğenmiştim; çevirdim, İstanbul Devlet Tiyatrosu yapımı olarak ilgiyle izleniyor. 1988’de librettosunu yazdığım Ali Baba ve Kırk Haramiler operası yirminci yıl aradan sonra tekrar besteci Selman Ada’nın şefliği ve usta rejisörümüz Murat Göksu’nun rejisi ile bu sezon Ankara Devlet Opera ve Balesi’nde. 2004’te ‘kurduğum’ ama “Yaşasın Delilik” adlı tek kişilik oyunumu birkaç temsil sunduktan sonra sağlık ve meşguliyet nedeniyle ‘dinlenmeye aldığım’ Tiyatro Su (T H2O) hayata döndü: Yazıp yönettiğim Bok Sosyolojisi adlı oyun sahnelenmeye başladı. “Oluşmak” adlı yaşama düşünceleri derlemem Pan yayınları arasında –ve tabii ki satılmıyor. Helikopter yayını olan 300 Yaş Konuşması adlı öykü kitabım ile önceki kitaplarım nasıl satılmadı ise. Bir “worstseller” (“en az satan”) yazarıyım. Ben bana düşeni yapıyorum. Gerisi başkalarını ilgilendirir. Deha konusu sizin için önem taşımış, çocukluğunuzdan beri. Her deha sahibi dâhi olamaz. Aradaki fark eserlerdir. Bu da kendine sahip çıkış, özeleştirel özgüven, acı, emek ve her an gelişme tutkusu ve yoğunlaşma ile mümkün –yeterli olmasa da. Ayrıca, önemli olan çok çalışmak değil, verimli çalışmaktır. Yetenekli bir genç sırf birilerine tepki yüzünden yeteneğini değerlendirmezse yazık olur. Başka alanda da başarılı olsa bile. Hayat ‘B Planı’ ile geçirilmeyecek kadar değerli. A Planı’nda kararlı olmak ve gerekli mücadeleyi vermek. Benim yaptığım bu. Kalıcılık önemli mi? Ne kadar kalıcı olabiliriz ki? En iyimser tahminle, bugünkü bilime göre, iki milyar yıl sonra galaksimiz başka galaksiyle çarpışacak. Önemli olan, ölmeden önceki anlarımda ‘Potansiyelimi iyi değerlendirme görevimi yeterince yerine getirebildim,” diyebilmek. Bir de hüner ve eserlerin yeni kuşaklara aktarılabilmesi önemli –bütün hayvan türlerinde olduğu gibi. Tarık Günersel Kimdir? Yazar, dramaturg, oyuncu, şair, librettist ve çevirmen Tarık Günersel, 27 Haziran 1953’te İstanbul’da dünyaya geldi. Babası İsmet Günersel ve estetik algısının gelişmesinin borçlu olduğu, küçük yaşlarından itibaren onu tiyatro, opera ile sergiye götüren annesi Güngör Tanyeri’nin çocuğu olarak sanatsever ve entelektüel aile ortamında büyüdü. Kadıköy Maarif Koleji'nde (Kadıköy Anadolu Lisesi) okurken kazandığı AFS Uluslararası Bursu ile liseyi ABD'de bitirdi; İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden mezun oldu. 1974’ten beri “ömür boyu gelişecek çok türde bir edebî mozaik” yazmakta: Zaman Denen Oyuncak. Şiirleri ilk defa Murat Belge tarafından1976 yılında Birikim dergisinde yayımlandı. 1978’de çevirmen Füsun Günersel ile evlendi. Aynı yıl, “Sovyetler Birliği de eleştirilmeli,” görüşünde olduğu için bir partiden dışlandı. 1980 yılında ise kızları yazar ve eğitim psikologu Adalet Barış Günersel Illeditsch doğdu.Günersel, 12 Eylül döneminde 1982 ile 1986 yılları arasında Suudî Arabistan'da İngilizce öğretmenliği yaptı. 15 yaşında iken tanıştığı Selman Ada’nın bestelemesi için ilk librettosu “Alibaba ve Kırk Haramiler” adlı iki perdelik operayı 1989 yılında yazdı. 1993’te Mavi Nokta Orotoryosu ve 2002’de Aşk-ı Memnu Operası’nın metinlerini de yazan sanatçının şiirleri İngilizce’ye çevrilerek Kanada ve ABD’de yayımlanmıştır. Özgün tarzda eserler veren sanatçı için Talat Sait Halman’nın 1990 yılında belirttiği gibi; “Özgün olan Günersel, modern Türk şiirinin en cüretkar keşiflerinin çok ötesine geçmiş; post-modernizm, somut şiir, bilgisayar estetiği, post-dekonstrüksiyonizm ve gramatolojinin uçlarında ürünler vermiştir.” 1991'den beri oyuncu ve dramaturg olarak çalıştığı İstanbul Şehir Tiyatrosu'nda son yıllarda baş dramaturg olarak çalışmakta ve piyeslerinin edebî versiyonlarını destan veya öykü olarak yazmaktadır. 1992’de Türkiye’nin ilk şiir atölyesini kuran Günersel, 1995’te dünya çapında bir “hareketler hareketi” önerdi: Çeşitli uluslararası oluşumlar arası bir koordinasyon olan Duyarlı Dünyalılar Hareketi. 1996’da Şiir Uzayı Laboratuarı’nın kurucuları arasında yer aldı. Bu oluşum bünyesinde önerdiği Dünya Şiir Günü fikri 1997’de PEN Türkiye Merkezi, sonra Edinburgh Kongresi’ndeki sunumu üzerine Uluslararası PEN ve sonra da UNESCO tarafından kabul edildi. 2005 yılında Kadıköy Maarif Koleji ve Anadolu Lisesi Mezunlar Derneği tarafından Kristal Martı ödülüne layık bulunan Günersel, aynı yıldan beri Birgün gazetesinde köşe yazıları yazmakta ve 2009 döneminden beri Dünya Yazar Birliği PEN’in Türkiye Merkezi Başkanı olarak görev yapmaktadır. 2010 yılında otuz imzacının desteği ile yazının icadını dönüm noktası saymayı ve pratik bir yaklaşımla miladî yıla 4000 eklemeyi öneren Günersel, aynı yıl Tokyo’daki Dünya Yazarlar Birliği PEN Kongresi’nde Uluslarararası Yönetim Kurulu’na seçilmiştir. http://tiyatroelestirmenleribirligi.org/dergi/34-dergi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder