Ne Eder Nebile?
"Şefin Tavsiyesi"
Yazan-Yöneten; Seda Tansuker
Müzik ve Efekt Tasarım / Çello; Yasin Kula
Oynayanlar
Nebile; Feyza Konak
Feriha; Ezgi Bozan
Selahattin; Tayfun Türkün
Metin; Semih Dinçer
Nazlı Eray’ın, Alexandre Dumas'nın “Monte Kristo Kontu” adlı eserinden yola çıkarak yazdığı hikaye, “Ne Eder Nebile” olarak tiyatroya uyarlandı.)
Oyun, kadının sıkışıp kaldığı ve kendini hep bir kısır döngünün içine kapattığı ve aslında bir çıkışının olabileceğini anlatıyor. Değişimin önce kendinden başlaması gerektiğini anladığı anda başlıyor dönüşümü…
Yansımadaki Yanılgı
“Şefin Tavsiyesi”
Yazan-Yöneten; Seda Tansuker
Müzik ve Efekt Tasarım / Çello; Yasin Kula
Oynayanlar
Moira; Ezgi Bozan
Kadın; Feyza Konak
Adam; Tayfun Türkün
Oyun, anlatıcı durumunda olan Moira, biri ölü diğeri yaşayan karı kocanın birbiriyle iletişim kuramamaları üzerinden çağımızdaki iletişimsizliği ve insanın ancak kendiyle yüzleştikten sonra asıl yaşamının başlayacağını vurguluyor.
Katkılarından Dolayı Teşekkür Ederiz
Sn. Ali Poyrazoğlu, Sn. Özdemir Çiftçioğlu, Sn. Tarık Günersel, Sn. Bekir Tosun, Sn. Sertaç Ayvaz, Sn. Tam Color Çalışanları, Sn. Ezgi Gizem Gülümser, Sn. Anıl Ayvalıoğlu ve İstanul Aydın Üniversitesi Bil Sanat Akademisi.
Tarih; 29 Mayıs Pazar
Saat; 17.00
Mekan; İstanbul Aydın Üniversitesi Bil Sanat Akademisi
Süre; 17 Dakika
http://www.bilsanatakademisi.com/iletisim.html
*Herkes davetlidir!
Oyunları merak edenler için...
“Ne Eder Nebile?”
Oyun Kişileri
Nebile
Feriha
Selahattin (Feriha'nın eşi)
Metin (Nebile'nin wşi)
SAHNE 1
(Sahne ortadan ikiye, iki daire (ev) olarak bölünmüştür. Her iki dairedeki odaların içindeki eşyalar simetrik biçimde durmaktadır. Sahnenin sol tarafındaki dairede Feriha’nın salonu, sağ tarafındaki odada da Selahattin Bey’in fotoğraf odası; bitişiğinde Nebile’nin süpürgelerinin, faraşlarının ve çamaşır sepetiyle sabunlarının durduğu oda ile Nebile’nin salonu bulunmaktadır.
Sabahın erken bir saatinde aynı anda Nebile ve Feriha salonlarını mekanik hareketlerle toparlarlar. Önce masanın üzerindeki kalem ve dergileri toparlar sonra da tozunu alırlar.İkisinin de hareketleri mekaniktir. Oyunun sonuna kadar ikisinin de sesleri duyulmayacaktır. Duyguları mekanik hareketlerinden normal hareketlere geçişlerle, jest ve mimiklerinden anlaşılacaktır.)
Aynı anda Metin ve Selahattin Bey mekanik hareketlerle sahneye girerler ve eşlerinin yüzlerine bile bakmadan (Oyuncuların hepsi kanon halinde bunu tekrar edecektir):
Metin ve Selahattin:’’Kahvaltı hazır mı? Nerde benim gazetem?!!! Neyse önemli değil yolda bir şeyler atıştırırım her zamanki gibi... Zaten geç kaldım!! Hep senin yüzünden uyandırmamışsın beni! Neyse... Bu akşam yemeğe değişik bir şeyler yap her gün de pilav yenmez ki canım, hadi ben çıktım...’’
(Nebile ve Feriha bir an için duraksarlar ve ellerindeki toz bezleriyle salonlarının tozunu almaya devam ederler. Feriha’nın oğlu ve Nebile’nin iki oğlu görülmez ama sırayla sesleri işitilir. Kadının algısından baktığımızdan ötürü sesler deforme edilerek verilmelidir):
Çocuklar:"Anne ben çıkıyorum, akşama pilav yapma, diğer anneler gibi biraz da değişik şeyler denesene mesela patates kızartması gibi... Bu arada demeyi unuttum Ali’nin annesi Necla Teyze var ya okula gelmişti dün sana selam söyledi, saçları farklı renkteydi ve çok yakışmıştı sen niye böyle bir şey yapmıyorsun? Neyse geç kalıyorum..."
(Aynı mekanik hareketlerle içeriden ütü masasını getirirler ve ütü yaparken yüzlerinden oğullarının dediklerini düşündükleri anlaşılır, bu da hareketlerinin giderek normalleşmeye başlamasıyla seyirciye gösterilir. Hızlıdan yavaşa doğru ütüleme tekniği! En son ütünün altına bakarak kendi hayatlarını görerek yüzleşirler. Feriha durumunu kabullenecek, Feriha ise yeni bir yaşamın mümkün olduğuna dair ilk düşüncelerini yeşertmeye başlayacaktır. Işık, Nebile’nin olduğu odadadır ve bu oda haricinde her yer karanlıktır. Elektrik süpürgesini alırken duvardaki deliği fark eder ve heyecanla içeriden bir fener getirir. Duvarın arkasını incelemeye çalışır ama bir şey göremez. İçeriden kırık bir çatal getirir ve neşe içinde kazmaya çalışırken yan daireden gelen sesleri dinlemeye başlar. O sırada çocukları okuldan gelmiştir ve Feriha’nın çocuklarının sesleri işitilir, çocuklar sırayla) :
Çocuklar:"Anne yine pilav yapmamışsındır umarım,kurt gibi acıktım!!! Bugün çok komik bir olay oldu anlatsam inanmazsın..." (Burada Nebile’nin algısından bakacağımızdan çocukların sesi normal gelebilir kulağa.) Çocukların ve kocasının eve gelme saati gelip çatmıştır.
Metin ile Selahattin: (Kanon)"Yemek hazır mı? Yine pilav değildir umarım! Bugün çok yoruldum hemen yiyeyim de yatayım..."
Feriha ve Nebile, aynı anda ve mekanik hareketler yaparak dolma tencerelerini getirirler. Selahattin ile Metin içeri yatmaya giderler.
Nebile, Başka bir yaşamın da mümkün olduğunu düşünmeye başladığında salondaki büfenin üstündeki aynadan saçlarına bakar ve gittikçe kamburluktan dik durmaya yönelir. Yüzünü, göğüslerini, kalçasını sanki onun değillermiş de ilk defa görüyormuş gibi incelemeye başlar.
SAHNE 2
(Gece olmuştur ve pijamalarıyla Feriha kanepede elinde bir dedikodu dergisi uyuklamaktadır. Nebile ise en güzel elbiselerini giymiş, kafasına madencilerin ışıklı kasklardan takmıştır. Mekanik hareketlerinden sıyrılarak tam bir kadın gibi görünmektedir. Işık sadece Nebile’nin içinde olduğu küçük odayı aydınlatır, Nebile duvarı çatalla daha çok kazmaya çalışır. Nebile yavaşça diğer tarafa geçer ve aynı anda Selahattin Bey ise uykusu kaçtığından fotoğraf odasında bulunmaktadır. Orada, daha önce bir iki kez gördüğü komuşuları Nebile’yi karşısında görünce çok şaşırır.)
Selahattin:’’İn misin cin misin? Neydi senin adın? İzin veriyorum sana konuşabilirsin ey kadın! Adın ne senin?...’’
Nebile: (Gırtlağını temizler sonra da ilk defa konuştuğu için konuşmakta zorlanırcasına kekeler ve):’’Hep birileri koydu adımı, önce çocuk sonra eş sonra da anne.”
Selahattin:(Oyunda vurgulanmak istenen kadın kadar erkeğin de yalnızlığı, ona göre oynanmalıdır.)"Ne biçim bir isim bu böyle, çok yalnız hissediyorum kendimi. Kim olursan ol, adın ne olursa olsun burada kalır mısın? Sana bakarım da ben burada ne olur kal, konuşacak kimsem yok benim..."
(Nebile heyecanlanır Selahattin’e sarılır. Uzun uzun dertleşirler daha doğrusu Nebile’nin pek anlatacak bir şeyi yoktur Selahattin anlatır o dinler ve yerdeki yatakta uyuyakalırlar. Zaman geçer, fotoğraf odası onların aşk yuvası olur ama bir süre sonra Selahattin’in de kendi kocasından farkına varır ve evine dönerek ilk değişikliğe kendinden başlaması gerektiğine karar verir. Toplu saçlarını açar ve kocasıyla arasını düzeltmek üzere duvardaki delikten geçerek evine geri döner.)
SON
Yansımadaki Yanılgı
Oyun Kişileri
Moira / Anlatıcı
Adam (Ölü)
Kadın
Mekan
Bir evin salonu.
Not: Moira’nın her konuşmasında Kadın ve Adam hareketsiz, onu dinlemektedir.
Anlatıcı konumundaki Moira aynı zamanda yazardır. Sahnenin seyirciye göre sol ön tarafında masasına oturmuş daktilosunu sihirli küre edasıyla kullanmakta ve büyü yapar gibi ağzından çıkan her söz bir bir sahne üzerinde can bulmakta...
Moira’ın kendine (seyirciye doğru) transa girmişçesine sorduğu ilk soru; önce sözün mü yoksa anlamın mı var olduğu üzerinedir.
Moira: “İlk söz mü vardı yoksa anlam mı? Hangisi önce yaratılmıştı? Ve kadın ve erkek içeri girdi.”
Tam bu sırada sağdan kadın soldan ise erkek oyuncu sahneye girer. Birbirlerine ‘bilinçsizce’ bakarlar. (Adam, Kadın’a; Kadın ise Adam’a doğru fakat başka bir yere) Oyunun sonuna kadar iletişim kurmazlar.
Moira: “ (Seyirciye) Dur zaman geçme, ne kadar güzelsin. (Adam’a) Ve erkek gergindi ve sorularına cevap aramaktaydı.“
Adam: (Kadının koluna dokunmasıyla kadın ürperir.) “Sevgilim neden iki gündür benimle konuşmuyorsun?”
Kadın: “Zaman ne kadar da izafi… Tam altı ay geçti üzerinden dile kolay, tabi sana kolay önemli olan yüreğimin boşluğuna alışmaya çalışmak. Alışmaya çalışmamak için seni hala zihnimde canlı tutmaya çalışmak.”
Moira: “Gök sonsuz yer ölümsüz, ölümsüz ve sonsuz onlar, yaşamazlar çünkü kendilerini, bu yüzdendir yaşamları sonsuz. Ve erkek ölüydü aslında…”
Adam: “Sevgilim, bana kızgın olduğunu sanmıştım ama ben yokmuşum gibi davranmana dayanamıyorum! Biraz hava almaya dışarı çıkacağım, iki gündür evden çıkmadım önce biraz üstüme çeki düzen vereyim.” Der ve sahnenin tam ortasında bulunan için boş ayna çerçevesine doğru yürür. Aynadan kendini göremeyince aslında ölü olduğunu anlar ve Moira’nın hiçbir emrini dinlememeye başlar.
Moira: “Yol coşkun akar, yarar verir ama dolup taşmadan, sanki uçurum dipsiz, atası bin bir türün sanki.”
Kadın: “Artık öldüğünü kabul etmeli ve aynada yüzleşmeli.”
Adam: ” Demek her yer o yüzden bu kadar karanlıktı, ölüyüm ama yaşıyorum. Demek ki özgürleşmek yüzleşmek ve kabul etmekten geçiyordu.”
Moira: “Asıl söz adsız ve şekilsizdir. O küçüktür küçük olmasına ama kimse boyun eğdiremez ona! Şekiller başlayınca başlar adlar da… Adlarla da erişilir varlığa ama kendi sınırına. Sınırını bilirsen düşmezsin yanlışa. O yüzden dur diyorum sana haddini bil!”
Adam: (Çok sakin) “Bugüne kadar ne kader da körmüşüm, kendi yarattığım boynumdaki zinciri kopardım attım.”
Moira: (Gittikçe sinirlenmeye başlar) “Dur diyorum sana, haddini bil…”
Kadın: “Bu kırmızı elmayı da kim koymuş buraya? Tadı da renginden anlaşılacağı üzere pek de güzel olsa gerek…”
Moira: “Ve kadın doğru yoldan sapmaz. (Bu sırada kadın elmayı ısırır. Erkek ise kadına dokunur.) Günah işleme diyorum sana! Ne oluyor size niye dinlemiyorsunuz artık beni?”
Erkek: (Daktilonun başına geçer. Moria’ya bakmaz. ) “Ve Moira arık…”
Moria: “Neden benimle konuşmuyorsunuz?”
Erkek: “Yok olmuştur.”
Moira: “Ben yokmuşum gibi davranmanıza dayanamıyorum.”
Moira, Adam ve Kadın üzerinde erkini (erk=daktilo) kaybettikçe sinirden olduğu yerde tepinmeye başlar ve sahneyi terk eder. Erkek daktiloyu alır ve kadınla sahneden çıkarlar.
SON
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder